Alperen beni lara macbear'a çağırmıştı. Bende kalktım gittim. İşle alakalı sohbet ediyorduk. Hayat nasıl geçecek diye muhabbet ederken bir mesaj geldi. Sen mesaj atmıştın. "Ne kadar yakışıklısın. Sana çok aşığım. Farkında değilsin" yazıyordu. şaka şaka. "çok değişmişsin." yazmışsın. Senden mesaj geldiği bildirimini gördüğümde aniden ayağa kalktım. Şaşırmıştım. Aslında birgün geri yazacağını biliyordum fakat kendini hatırlatırsın gidersin diye düşünüyordum. Ciddiye almak istememiştim. Çünkü tekrardan mesajlaşmayı bırakman, beni derinden üzecekti. Hayatımın aksamaması için hergün gidebileceğini bilerek yazışıyordum. Ama ne olduysa bu sefer farklı oldu.
Konuşmalar çok güzel geçiyordu. 1970 siyah beyaz televizyon gibi olan hayatım bir anda renklenmişti. Meğer ne güzel birşeymiş sabah günaydın gece iyi geceler mesajı almak. Kısacası mutluydum. Ee o kadar dua ettik, boşa gitmedi. Uyumana hep kızıyorum, sende bana kızdığım için kızıyorsun. Ama bir sebebi var, daha fazla konuşabilmek için kızıyordum. Daha fazla vakit geçirebilmek için. Ama bana çok vakit ayırdın, farkındayım.
İlk geldiğin gün. Utancımdan yüzüne bakmamıştım. Sabah tuzsuz melemen yapman, seninle gezmek, sohbet etmek çok güzeldi. Hele ki benim için gelmiş olman ayrı mutlu ediyordu. Gelmen ne kadar mutlu ettiyse vedalaşmakta o kadar mutsuz etti. Defalarca kez gelmende ayrı keyifti benim için.
Yaptığın tüm fedakarlıkları görüyorum. İş yerinden binevi benim yüzümden çıkmış oldun. Yeni bir işe girmen. Arkadaşlarını ektiğin günler. Hergün çeyiz eşyalarına bakman ve alman. Geleceğe dair konuşman. Herşeyi görüyorum. Sen bilmiyorum zannediyorsun fakat biliyorum.
Belki bende fedakarlık yapmışımdır yada yapmamışımdır. Belki göstermiyorumdur. Bilemeyiz. Ama bildiğim tek şey ne kadar telefonla da konuşsak, sabahlara kadar kamerada açsak yetmiyordu...